Toz uçar emek kalır

En zor işlerden birini yapmasına rağmen emeği yok sayılan ev işçisi kadınların dramını beyaz perdeye taşıyan 'Toz Bezi'nin dev oyuncuları Nazan Kesal ve Asiye Dinçsoy Mor Sayfa'ya konuştu

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 16 Mayıs 2016 08:15, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Toz uçar emek kalır

Elif Eral

İki kadın Hatun ve Nesrin; yanımızdan gelip geçtiğinde, evimize geldiklerinde, kendi evlerinde bile görülmeyen... Gün ağarırken başlayan mesaileri evlerine döndüklerinde de süren... Birilerinin kızı, birilerin kardeşi, birilerinin karısı, birilerinin anası olurken; en az kendileri için olan kadınlar...

Onlar Ahu Öztürk'ün bol ödüllü filmi "Toz Bezi"nin yaşayan iki karakteri. "Toz Bezi"ne hayat veren Hatun ile Nesrin'i oynayan iki özel kadın; Nazan Kesal ve Asiye Dinçsoy Mor Sayfa'ya filmi anlattı, "emeği yok sayılan ev işçilerini" ve "kadın meselesi"ni değerlendirdi...

NAZAN KESAL

'Sistem insani olanı ötelemeyi dayatıyor'

- Filmde canlandırdığınız karakter Hatun'un sistemin kodlarını daha iyi çözdüğü, ona göre mücadele geliştirdiğini görüyoruz. Kadının sistemde varolması için insani duyguları biraz ötelemesi mi gerekiyor?

Çevresine uyum sağlayanlar doğada ayakta kalabiliyor. Hatun, Nesrin'den daha çok şehirli, ilk o gelmiş İstanbul'a. Güçlü ve uyanık bir kadın. Bunları ayakta kalabilmek için de yapıyor. İnsani olanı ötelemesi yaşamın dayattığı da bir şey. Sistem kendisi gibi düşünenleri çoğalttıkça yoluna devam edebiliyor. Para kazanıldıkça insan olma ahlakı bozuluyor ne yazık ki.

'Deliyi oynamak isterim'

- Şivesiyle, mimikleriyle, iyi-kötü dengesiyle Hatun gerçekten yaşayan bir karakter hissine kapılıyor seyirci. Role nasıl hazırlandınız?

Yaşayan bir insan olması gerekiyordu. Senaryonun ve yönetmen dilinin; gerçekliğin yeniden üretilmesi ve yorumlanması noktasında duyduğu kaygıların peşine düştüm aslında. Rolü anlamak için öncelikle sınıfsal olanın peşine düşmek, Kars kimliğinin kültürel yansımasını Hatun'da aramak ve ifadesini bulmak. Orta sınıfın içindeki Hatun'u analiz etmek. Böyle uzayıp giden bir çalışma dizgesi içine girdim. Uzunca bir süre aksan çalıştım Ahu Öztürk'ün annesiyle birlikte. Alt okumaları olan fazlasıyla derinlikli bir insanı oynadım.

- Zengin patron kızından fedakar anneye, hayat kadınından ev işçisine kadar birçok kadını canlandırdınız. Sizi en çok acıtan hangisinin hayatıydı?

Bu çeşitliliği seviyorum. Benim için filmler birer yaşantı, rollerse o yaşantının parçası, insanları. Canlı yani. Tayfun Pirselimoğlu ile çalıştığım "Saç" filmindeki "Meryem" diyebilirim. Meryem'in yalnızlığı ve yaşayış biçimi benim canımı acıtmıştır.

- Oynamak istediğiniz bir karakter var mı?

"Deli" oynamadım, hiç oynamak isterim.

ASİYE DİNÇSOY

'Rolleri belli oyunların oyuncularıyız hepimiz'

- Filmde abartısız oynayarak devleşen oyunculuğunuz büyük takdir gördü. Nesrin karakterini nasıl oturttunuz?

Nesrin'i tam da sizin söylediğiniz bu en insani duygulardan yola çıkarak oturttum. Oyunculuğun hayal kurma işi olduğunu düşünüyorum. Uzunca bir süre Nesrin'in kafamdaki hayaliyle dolaştım. Oyunculukta karakterin içine girmeye inanıyorum. Seyirci her şeyin farkında. Yalan söyleyemeyiz, önce kendimize sonra izleyene. İnanmadığım bir şeyi başkasına inandıramam. Toz Bezi'nin ince elenip sık dokunmuş, gücünü gerçekten alan çok iyi bir senaryosu var. O avantajla başlayıp Ahu ile de aynı Nesrin hayalini görünce işler çok yolunda gitti.

- Nesrin sürekli 'kadın olmak' kavramını sorguluyor. Kadının mücadelesi toplumun tarif ettiği 'kadın olmak' ile 'kendisi olmak' arasında mı?

Toplumun dayattığı kadın olmakla, kendisi arasında diyebiliriz. Öğretilmiş rollerimizin dışına çıkıp kendin olmak ancak belirli bir bilince ulaşan kişilerin anlayabildiği bir şey. Ki onlar da o bilinç düzeyine ulaşana kadar atlattıkları badirelerde birçok şeyi yitiriyorlar. Geriye salt bir yorgunluk kalıyor. Bazen ufacık ayrıntılarda bile bazı durumları koşulsuz şartsız kabullenişimizin altında öğretilmişliklerimizin izleri çıkıyor. Bazı roller öyle çizilmiş ki; kadın olmak, erkek olmak, çocuklu bir kadın olmak, yüklenen sorumluluklar vs. Ne zaman doğaçlama yaşasak kurallar hemen hatırlatılıyor. Hizaya girmemiz, uslu, ahlaklı, terbiyeli çocuklar olmamız isteniyor.

'Nesrin kaybetmiş biri değil'

- Nesrin için gerçekten hiçbir kurtuluş yolu yok muydu sizce?

Ben Nesrin'e sizin kadar olumsuz bir yerden bakamıyorum. Filmi izleyen birçok kişi de bu konuda ikiye bölündü kimisi Nesrin'i kaybetmiş olarak gördü, kimisi ise kendini bulmak için çıktığı uzun bir yolculuğa gönderdi hayalinde. Nesrin mücadele etti ve bir yolculuğa çıktı. Kurtuluş arıyorsak da bence herkes biraz kendine bakmalı... Neleri boşveriyoruz, nelere hayır diyoruz? Neden Nesrin gibi kadınlar hala var? Bu çaresizlik kader mi? Üzerine düşünmeliyiz.

- Başkalarının evlerini temizleyen buna rağmen emeği yok sayılan kadınları görünür kıldınız. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Film tam da istediğimiz ve hak ettiğini düşündüğümüz bir şekilde seyirci ile buluştu. Her kesimden insan izledi. Yurtdışı festivallerde yabancılarla da buluştu tepkiler o kadar ortak bir noktadaydı ki; filmin evrensel bir dili olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Gülsuyu'ndan çıkan iki kadın dünyada da anlaşılıyor ve dertler ortak. Erkekler her kültürde hemen hemen aynı, varlıkları zarar, yoklukları ise kadınlar için ekonomik olarak yeteri istihdam sağlanırsa sorun bile değil.

- Kadın sorunu sınıflar arasında değişiklik gösteriyor mu? Yoksa kadın zaten ayrıca ezilen bir sınıf mı?

Kadın meselesi temelde aynı olmasına rağmen sınıf meselesi ile elbette değişiklik gösteriyor. Sömürü alt sınıflara doğru daha da katmanlaşıyor. Çünkü alt sınıftan kadının karşılaştığı ev içi emek konusunda yardım alabileceği başka bir kadın ile çalışma lüksü yok. Ve kadın alt sınıftan ise ona sunulan iş olanağı tek, o da en öğretildiği yerden ya temizlik işçiliği ya da çocuk bakıcılığı. Tabii ki hangi sınıftan olursa olsun eril sistemle karşılaşmaları temelde aynı. Ahlakçı, ikincil plana bırakılan, emek sömürüsünün olduğu, yeri geldiğinde susmasını bilmesi, kocasının arkasına geçmesi beklenen noktada. Yani toplumsal cinsiyet meselesi üniversiteli olmakla, parayla, daha refah ülkeyle çözülebilir bir şey değil. Toplumsal cinsiyet meselesi üzerine kafa yormak gerekiyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber